6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) ile marka hukukunda yapılan değişikliklerin başında muvafakatname ile tescilli bir marka sahibinin, aynı veya benzer sonraki bir marka başvurusuna muvafakat etmesi ve bunun sonucunda markaların bir arada var olması (co-existence) gelmektedir. Bu sayede, aynı markanın birbirinden farklı iki teşebbüs tarafından aynı veya benzer mal veya hizmetler için kullanılması ve ticari uyuşmazlık noktalarında daha dostane çözümler sunulması amaçlanmaktadır. Mülga 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kararname’nin (“Mülga KHK”) 7/(1)(b) bendi uyarınca “aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olması” marka tescili için mutlak ret nedeni sayılmaktaydı. Aynı yaklaşım SMK ile de benimsenirken, bu kurala istisna kanun koyucu tarafından SMK’nın 5/(3) maddesi ile getirilmiş ve Türk Patent ve Marka Kurumu’na (“TPMK”) sunulacak noter onaylı muvafakatname ile aynı veya benzer marka başvurusunun re’sen gözetilecek bir mutlak ret nedeni sayılmayacağı hüküm altına alınmıştır. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, bu hükümle marka sahiplerinin piyasada birbirleri ile birlikte var olma iradeleri korunmaya çalışılmıştır.
TPMK’na sunulacak muvafakatnameye ilişkin hususlar ise Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’in 10.maddesinde belirlenmiştir. Bu kapsamda; muvafakatnamenin kurum tarafından geçerli kabul edilen form şeklinde imzalanması ve noter tarafından onaylanıp, TPMK'na sunulması gerekmektedir. Muvafakatnamenin hangi aşamada sunulacağı konusunda ise, aynı maddenin 3.fıkrasında, bunun marka başvurusu ile birlikte veya marka başvurusu ret kararına cevaben itiraz ile birlikte, bu itiraz hakkında karar verilene kadar sunulması gerektiğini öngörülmüştür. Buna ek olarak, muvafakatnamenin kayıtsız ve şartız olarak düzenlenmesi gerektiği ve verilen muvafakatin geri çekilemeyeceği de aynı madde kapsamında hüküm altına alınmıştır. Her marka başvurusu için ayrı bir muvafakatname sunulması gerekmektedir. Tescilli marka sahibinin daha önceden vermiş olduğu inhisari lisanslar mevcut ise, sicile kayıtlı olan inhisari lisans sahiplerinin yazılı izinlerinin alınıp, bunların da TPMK’na sunulması gereklidir. Peki, Mülga KHK’da olmayan bu düzenleme ile amaçlanan nedir?
Türkiye'de marka hakkı sahiplerinin mutlak bir hak olan marka hakkına bakışı, bu hakkın kendilerine tam bir hakimiyet sağladığı yönündedir. Markaların geleneksel işlevi mal ve hizmetlerin birbirinden ayırt edilmesidir; ancak markaların ekonomik değerinin de göz ardı edilemeyeceği, günümüz ticari işleyişi ve mevcut şirket yapıları da göz önüne alındığında, Mülga KHK’da yer alan düzenlemenin markaların birlikte var olmasının önüne geçtiği ve ticari anlamda olumsuzluklara neden olduğu söylenecektir. Bu kapsamda SMK ile hüküm altına alınan co-existence prensibi bu olumsuzlukların önüne geçmek için tanınan bir mekanizma olmuştur. Bu sayede, önceki hak sahibinin iradesi artık TPMK tarafından göz ardı edilmeyecek ve şayet varsa muvafakat talebi dikkate alınarak sonraki markanın tescili gerçekleştirilecektir. SMK’nın muvafakat yolu ile amaçladığı, Mülga KHK döneminde ortaya çıkan uyuşmazlıkların önüne geçmek ve bu uyuşmazlıkların hak sahiplerine yüklediği masrafları azaltmaktır. Tescilli marka sahibinin, sonraki bir marka başvurusuna muvafakat etmesi ticari bir karardır; bu kapsamda marka sahibinin muvafakat sonucu, olası avantaj ve dezavantajları birlikte düşünülmelidir. Marka sahibinin, sonraki başvuruya muvafakat etmesi halinde, taraflar arasında “Markaların Birlikte Var Olma Sözleşmesi” (Co-Existence Agreement) imzalanması yerinde olacaktır.
Comments